10586,32%0,96
41,27% 0,01
48,36% 0,22
4831,00% 0,43
7864,15% -0,34
Bir yay düşünün: Eğilmedikçe, bükülmedikçe, gerilmedikçe bir hiçtir. Bir de ok düşünün: Yaysız, kuru bir dal parçasından öteye geçmez. Biri diğerine mahkûm, diğeri ötekine mecbur… Ok, yaydan doğar; yay, okla anlam bulur.
Eğitim de budur işte! Çocuğu yalnızca yay gibi eğip bükmek kâr değildir. Onu ok hâline getirmedikçe, hedefe salmadıkça, bütün gerginlik boşunadır. Yayın hamurunda ok, okun ruhunda yay gizlidir. Eğdiniz, büktünüz, gerdiniz… Peki ya fırlatmadınız? O zaman ne fayda?
Ok, yaydan ayrılırken bir veda yaşanır. Yay bırakır, ok gider. Asıl imtihan o andadır! Öğretmenin, velinin kalbi o anda sınanır. Evladını avucunda tutmak kolaydır; zor olan, menzile uğurlamaktır. Çünkü yol, okun yoludur; fakat yolun bereketi, yay’ın duasındadır.
Veliler! Siz burada rüzgârsınız. Öğretmen gerginliği kurar, siz yönü verirsiniz. Çocuğun hayali yelken, sizin inancınız rüzgâr… Biri eksik olursa yol alınmaz.
Hz. Mevlânâ der ki: “Doğru olsam ok gibi yabana atarlar; eğri olsam yay gibi elde tutarlar.” Biz de çağa şöyle seslenelim: Rüzgâr yoksa ok düşer, yelken yırtılır!
Vazifemiz mi? Zincir değil, ufuk açmak! Çocuğu elde tutmak değil, hedefe göndermek! Onu sıkmak değil, menzile salmak! Her ok ardında bir yay’ı, her yelken ardında bir rüzgârı fısıldar.
Eğitim, üçlü bir ahenk ister: Öğretmen, veli ve çocuk… Yay, ok ve rüzgâr… Birlikte olursa yol alınır, gelecek kurulur. Bizim vazifemiz; tutmak değil, yürütmek… Saklamak değil, salmak…
Aydın Mertayak