- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 22 Mart 2019, Cuma 9:35
- 4955 kez okundu
Güneş ışıkları salonumun penceresinden usulca süzülürken bu Pazar gününü evde geçirmememi fısıldıyordu adeta. Kahvaltımı çok hızlı hazırlamamın nedeni, açık kalan balkon kapısından içeriye misafir olan bahar havasıydı.
Arabanın kontağını çevirene kadar nereye gideceğim hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Sokağı bitirip caddeye çıktığımda, okunan öğle ezanı Sultanahmet Cami ziyareti ve ardından Piyerloti de içilecek bir kahvenin harika bir fikir olduğunu anımsattı.
Yoğun insan kalabalığı, bebek arabalı anneleri, seyyar satıcıları aşarak arabamı park ettim ve Sultanahmet Camiine ulaştım.
Ziyaretimin ardından içerde ve avluda gördüğüm bazı detaylar karşısında üzülmeden edemedim. Genci yaşlısı yerli ya da yabancısı fark etmeksizin bir kayboluşun içindeydiler adeta.
Secdeye duran insanların arasındaki genç kız ön kamerasına gülümserken; Bahçede niyeti tutsun diye lokum dağıtan çiftin arasından, güneşin en iyi görselini yakalamaya çalışan delikanlıdan farksızdı.
Sosyal medya çılgınlığının, insanların gerçek amaçlarından sapması yolunda koca bir adım olduğunu görmek sadece beni mi üzüyordu?
Hepsi bu değildi elbette.. Aynı evin içinde birbirimizle konuşmak yerine telefonla iletişim de kurduk. Trafikte yol vereceğimiz yaşlı amcayı es geçip, elimizdeki telefona da konsantre olduk. Tatilimizin en güzel anlarını aklımıza kazımayıp, akıllı telefonumuzun hafızasına kazıdık.
Pazar sabahları ekmeğin yanına gazetemizi almayıp, gündemi yine telefonumuzdan takip ettik. Aslin da biz yaptık, ve biz bunu kendimize yaptık..
Tüm bu düşüncelerle, ağaçların arasından görünen masmavi denize uzunca baktım..
Telefonumu sessize alıp kaldırdım..
Ve bir Pazar günü, huzuru tahayyül etmek yerine bizzat yaşadım..
MAKALEYE YORUM YAZIN
